Toprak Ana’nın Sırrı
Köyün en yüksek tepesinde, zeytin ağaçlarıyla çevrili bir evde yaşardı Emine Nine. Gençliğinde köyün en çalışkan kadınıydı, ama oğlu Murat’ı kaybettikten sonra tarlalarına küsmüş, kapısını dünyaya kapatmıştı. Bahçesindeki dut ağacı, onun gibi solmuş, kökleri çatlamıştı. Komşular, “Toprak bile Emine Teyze’nin yasını tutuyor” diye fısıldaşırlardı.
Bir ilkbahar sabahı, bahçe duvarının dibinde bir hışırtı duydu. Merakla baktığında, kolları çamur içinde bir çocuk gördü: Saçları kestane rengi, yanağında bir çil lekesi… “Teyze, buraya patates ekmek istiyorum da… İzin verir misin?” dedi neşeyle. Emine, çocuğun yüzündeki Murat’ın gözlerini görünce irkildi. “Kimsin sen?” diye sordu sertçe. “Adım Sibel. Okulda öğretmenimiz dedi ki, ‘Bozuk toprak yoktur, boş bırakılmış toprak vardır.’”
Emine, küçük kızın cebinden dökülen tohumları görünce yıllar öncesini hatırladı: Murat’la birlikte ektikleri ilk domates fidelerini, komşu kadınların “Bu tarla çorak!” diye dalga geçmelerini… Oğlu nasıl da inatla sulamıştı her sabah. Sonra o fideler köyün en kırmızı domateslerini vermişti.
“Teyze, bak!” diye seslendi Sibel, elinde solmuş bir kök tutarak. “Dut ağacı susuz kalmış. Ama şurada bir filiz var, görüyor musun?” Gerçekten de, çatlak toprağın arasından nohut büyüklüğünde yeşil bir tomurcuk uzanıyordu. Emine’nin elleri titredi. “Belki de… Biraz su versek?” diye mırıldandı.
O günden sonra Sibel, her okul çıkışı Emine’nin bahçesine koşar oldu. Birlikte çatlakları kazdılar, yabani otları temizlediler. Emine, sandığından Murat’ın çocukluğunda kullandığı küreği çıkardı. “Bunu saklardım, ama toprağa girmek ister sanırım,” dedi gözleri dolu dolu. Sibel, “Tıpkı tohumlar gibi!” diye güldü.
Bir sabah, köyün muhtarı kapıya dayandı. “Emine Abla, senin bu dut ağacı…” diye söze başladı, ama sözü yarıda kesti. Dalların arasında, yemyeşil yaprakların altında henüz olgunlaşmamış dutlar sallanıyordu. “Nasıl yani? Bu ağaç kurumuştu!” dedi şaşkınlıkla. Emine, Sibel’in omzuna dokundu: “Demek ki toprak ananın sırrı, inatçı ellere ihtiyacı varmış.”
O yaz, köy meydanındaki panoya asılan bir ilan herkesi şaşırttı: “Çorak sanılan tarlalara tohum dağıtılacaktır. Not: Tohumlar ücretsiz, ama emek şart!”
Sibel, sonbaharda sınıfına getirdiği dut reçeli kavanozunu öğretmenine uzattı: “Emine Teyze yaptı. ‘Toprak ne verirse, ona katık edilir’ dedi.” Öğretmen kavanozu okulun camına koydu. Güneş vurdukça, içindeki kırmızı dutlar, duvardaki ata sözünü aydınlattı: “Ne ekersen onu biçersin.”